Çağımız ve Kanser

Kanser Bilmecesi ve Çözümü
Kanser üzerinde en çok konuşulan, fakat en az bilinen bir konudur. Zaten üzerinde bir çok yanlışlıklar yapılması, birbiriyle çelişen görüşler ileri sürülmesi onun bilinmezliğinden gelen tabii bir sonuçtur.
Kanserin çok eski yıllardan beri bilinmesine karşın; çağımızda arttığı kesindir. Bu artışı izah edebilmek; Bir anlamda kanser gerçeğine yaklaşabilmektir. Nitekim kanser konusunda çeşitli araştırmalar hep bu yönde geliştirilmektedir. Kanserin, çağımızda özellikle sanayi evrimini tamamlayan ülkelerde daha çok görülmesi; onun bir yerde yaşam biçimiyle yakından ilgili olduğunu göstermektedir.
Bazı çevrelerde yanlış bir kam vardır: «Kanser eskidende çoktu. Teşhis metodları yetersiz olduğu için bilinmiyordu» şeklinde özetlenebilen bu görüş; bilimin son 20 yılda yaptığı araştırmalarla bağdaşmamaktadır.
Çok gelişmiş ülkelerde 40 yıldır yapılan araştırmalar göstermektedir ki: Sanayileşme, kentleşme ilerledikçe kanserde hızla tırmanmaktadır. Kuzey Hindistan kavimlerinden Hunza insanlarında hiç kanser görülmemesine karşın; en gelişmiş ülkelerde (başta Amerika olmak üzere zengin ülkelerde) kanser binde üçe kadar yaklaşan oranlara varmıştır. Ayrıca sanayideki dev gelişmesini 1940’larda yapan Amerika’da; kanser patlaması 1945’de. Bu gelişmeye 1955’de yapan İtalya’da kanser patlaması 1960 da görülmüşdür.
Bu demek değildir ki: kırsal bölgede ya da ilkel yaşam içinde olan yörelerde kanser görülmez. Nitekim Afrikada da kendisine has kanser türleri oldukça yoğun biçimde görülebilmektedir.
İşte bilinmezliğin bir görünümü de budur. Kanser bir yandan gelişmeye bağlı bir şekilde artıyor manzarasında iken; hiç ilgisi olmayan bölgelerde de görülüvermektedir.
Ancak gözden kaçmayan bir gerçek vardır ki: kanser vücudun savunma gücü ve ruhsal davranışlariyle yakından ilgilidir. Makineleşen insan, 1940’larda keşfedilen antibiotiklerin geliştirdiği nesiller hayat direncini geçen yüzyılın insanı kadar güçlü gösterememektedir. Belki biraz abartmalı gelecek ama: çeşitli mikroplar içinde hayat mücadelesi veren insanlar; bağışıklık açısından daha güçlü olmaktadır.
Nitekim kanserde immünöterapiye rağbet kazandıran olay tübörküloz aşısı yapılanlarda kan kanserinin az.görülmesi gereceğidir.
Kanserin çağımızda yaygınlaşma nedenlerinden biri olarak görülen kimyasal maddeler sorunudur. İnsan vücudu doğanın normal düzeni içindeki birçok maddelere karşı tetbirli ve dayanıklıdır. Günümüzde çeşitli nedenlerle birçok yeni kimyasal maddeler üretilmiştir. Bu maddelerin hücre düzenini bozduğu görüşü bütün bilim çevrelerine hâkimdir.
Ekoloji ve çevre kirliliği açısından bu görüşler son derece ilginçtir. Gözümüzden kaçan basit gibi görülen günlük hayatımıza girmiş kimya olayları kanser açısından büyük şüpheler yaratmaktadır. Bu konuyla uğraşan bilim adamları tarım mücadelesinde kullanılan ilaçların tümüne karşı şüphe ile bakmaktadır. Sokakta yakılan bir otomobil lâstiği, kanser açısından Atom ışınlan kadar tehlikelidir. Yine suya kattığımız klor, boya eritici olarak kullanılan maddelerin tümü dalma kanser açısından eleştiri konusu olmaktadır. Kaplarımızın deterjanla yıkandıktan sonra iyi durulanmaması, petrokimya sanayinden elde edilen plastik maddelerin yakılması ve besin maddelerimizin bir takım kimyasal işlemlerden geçtikten sonra yenmesi; kansercilerin uykusunu kaçırmaktadır.
Tabii akla gelen ilk soru: Bu olumsuz maddelerle yüz milyonlarca insanın karşılaştığı ve pek azının kanser olduğu sorusudur. Bu sorunun cevabında iki ciddi cevap bulmak mümkündür. Moral etkiler ve bedensel güç. İnsan vücudu yukarıda saydığımız kimyasal etkilerin baskısı altındadır. Ve ona başarıyla karşı koymaktadır. Bu karşı koyuşta iki önemli silahı: Bedensel direnci ile ruhsal direncidir. Eğer bunlarda gedik açılırsa işte o zaman kanser dramı ile karşı karşıya geliriz. Bu gerçeği bir sonraki bölümde daha ayrıntılı biçimde riksler bahsinde özetleyeceğim.
Olayı hangi açıdan İncelerseniz inceleyin kanser çağımızda artmıştır. Ve ona ait cılız bilgilerimizle aldığımız tedbirlere (Sigara, kirli hava mücadelesine) rağmen artmakta devam edecektir.
Çağımızın hastalığı ile çağdaş bir biçimde mücadele edebilmek için konuyu temel ilkeleri etrafında iyice tanımak lâzımdır. Yoksa bir kaç maddeyi sorumlu tutarak kendini kansere karşı savunuyor saymak hataların en büyüğüdür.
Bizim Kanser konusunda size vereceğimiz en sağlıklı korunma reçetesini aşağıdaki maddelerde özetlemek mümkündür.
1— Kesinlikle ruhsal yapımızı zinde tutmasını öğrenmeliyiz. Hayatımızın en önemli sorununa karşı hazırlanabilmek için adeta kendi kendimizi eğiterek ruhsal zindeliği ayakta tutmalıyız. Elbetteki bu sorun, «Üzüntüyü bırak yaşamaya bak» gibi basit bir formüle indirgenemez. Ruhsal zindeliğin temel ilkeleri vardır. Küçük yaştan İtibaren insanların bu istikamette eğitilmesi lâzımdır., ihtiras yerine sevgi ve iyimserliğin, kendinin basit bir varlık olduğu düşüncesi yerine; hayatın güzelliğini ve kendi sonsuz yönünü bilincine yerleştirmelidir. Olaylar karşısındaki reaksiyonlarda; sağlıklı yetişmiş bir ruh yapısında, daima ılımlılık vardır.
İlk görünüşte güç sanılan bu ruhsal eğitim gerçekte yaşamak için zorunlu olan bir çaba olmalıdır. Her nedense; «sağlığınız için koşunuz» dediği zaman herkes büyük zevkle bir heves gösterir. Ama yaşamanız için ruhsal zindeliğinizi koruyun dendiğinde kimse ilgi göstermez. Fakat kanser tüm insanları bu yönde eğitime zorlayacaktır.
2— Beslenmenizi imkân oranında doğaya yaklaştırın. Ne yazık ki bu konuda sanıldığından daha şansısız. Bir yandan hormonla şişmanlatılan hayvansal besinler, bir yandan gereğinden fazla ilaçlanan bitkisel besinlerle yüzyüzeyiz. Bu açıdan kırsal kesim kentlere nazaran daha şanslıdır.
Yinede Çikolata yerine pekmez, pasta yerine yumurta yemekte, yağlarını doğadan geldiği biçimde seçmekte büyük yarar vardır.
3— Soluduğunuz havanın imkân oranında taze oksijenli olmasına gayret ediniz. Bulunduğunuz kentin havası kirli ise: En çok bulunduğunuz yerde (büronuzda evinizde hatta yatak odanızda) bol yapraklı bitki yetiştiriniz. Boş fırsatlarınızı çam ve çimenin bol oksijenli ortamında değerlendirin.
4— Kötü alışkanlıklardan imkân oranında kaçının. Sigara ve alkol kullanıyorsanız bunu en alt düzeye indirin.
5— Gereksiz yere hatta zorunlu olmadıkça ilâç kullanmayın. Bilhassa yavrularınızın küçük yaştan itibaren ilâçla yaşayan tipler haline getirmeyin.
6— Bebeklere mutlaka anne sütü verin. Ve onlar kreş yaşamında ise eve döndüğünüzde vereceğiniz sevgi ile ruhsal yapılarını zindeleştirin.
7— Olumsuz şartlar içinde iseniz: onlara yeni olumsuzluklar eklemeyin. Meselâ beslenmeniz kötü ise: alkol hiç almayın. Kirli hava ve çevrede yaşıyorsanız sigarayı bırakın.
Ve sakın kanser paniğine kapılmayın. Zira kendisinin kanser olacağını beklemek: Hem çok yanlıştır hem de yapacağı stiresler açısından kansere yeşil ışık yakar.
KANSER NEDİR?
Kanser hücre biolojisinin en gizli köşelerinde saklanmış, hayat olaylarını ciddi şekilde yanıltmış bir doku anarşisidir. Bu yüzden, çağımızın bilim aşamasına karşın, kanserin bilinmezliği devam etmektedir. Canlılarda hücre iki önemli görünümdedir. Bunlardan biri: bağımsız hücre tipidir yüzbinlere yaklaşan türüyle mikropları temsil etmektedir. Hücrenin ikinci yaşam tarzı ise birlikte ve düzenli bir bioloji ahengidir. Bu tarz görünüm dokuların dolayısıyla çok hücreli canlıların temel dayanağıdır, işte kanser hücreniz bu doku biçimi yaşamasını terk ederek bağımsız davranışlara sapmasını temsil etmektedir.
İnsan hayatının temel direklerinden birisi belki de en önemlisi hücrenin doku ahengidir. Ve bioloji henüz bu ahengin yasalarım ve tarzını tesbit edememiştir yani nasıl oluyor da bir doku sistemi içerisinde hücreler bilinçli bir düzen sürdürüyorlar? Birbirinden kopmadan ve birbirlerinin yaşamlarını el atmadan. İşte kanserli hücre bu ahenge baş kaldıran bir isyancıdır. Doku yasalarını dinlemeden ürer çevresindeki besinlerin tümünü alarak, yanındaki sağlıklı hücrenin yaşamasına fırsat vermez.
Böylesine ilginç bir bioloji olayını çözebilmek için: biolojinin önce hücreye ait bir çok sırları özellikle doku yaşamı ilkelerini açıklığa kavuşturması gerekmektedir. Ne yazık ki çağımızda bu noktalardan oldukça uzaktayız.
Kanser hakkında söylenenlerin büyük çoğunluğu tahmin ve yanılgılardan ibarettir. Buna karşılık, kanser hakkında bilimin bildiği azda olsa önemli noktalar vardır. Ancak bu doğrularla: tahmin ve yanlışlar birbirine o kadar karışmıştır ki: gerçeğin hangisi olduğunu çoğu zaman bu konuyla uğraşan bilim adamları bile seçememektedir.
Kanseri iyi anlamanın yolu önce kanser hakkındaki net bilgileri tesbit etmek, tahmin ve yakıştırma bilgileri de önem sıralarına göre tartışmaktır. İşte kitabımızın başında önce bu önemli sorunu çözmek ihtiyacını duydum.
Kanser hakkında kesinleşmiş biolojik gerçekler şunlardır.
1— KANSER HÜCRESİ NASIL DOĞUYOR?
Kanser hücresinin nasıl doğduğunu iyice bilmiyoruz. Ancak bir şey biliyoruz ki: Vücutta kanser hücresinin meydana gelmesi olayı başka şeydir. Kansere yakalanmak, kanser hastası olmak başka şeydir.
Bunun anlamı şudur: Vücutta kanser hücresi bilinmeyen nedenlerle doğabilir. Ancak vücut korunma sistemi bu hücreyi imha eder. Lenfositlerin kanser hücresini bulduğu yerde öldürdüğü sinefotograflarla tesbit edilmiş ve kesinlik kazanmıştır.
Şu halde önce kanser hücresinin doğuşu kadar onu öldüremememenin de bir kanser nedeni olduğu da hiç hatırdan çıkarmamak gerekir.
Kanser hücresini meydana gelmesi için temelde üç koşulun birlikte yürümesi lâzım.
Bunlardan birincisi: Hücrenin tesbit edemediğimiz bir nedenle sapık bir bölünme kazanmasıdır. Bu olayı hücrenin kaderinde mevcut genetik bir eksikliğe bağlayanlar olduğu gibi; bir virüsün kendi genetik kartlarını hücreye aşılıyabileceğini savunanlarda çoktur. İkincisi hücrenin, fiziksel ya da kimyasal etkilerle dokusal yaşam düzenini kaybederek; bağımsız yaşamı seçmesidir. Burada, ışınlardan başlayın da, sayılamayacak kadar kimyasal maddenin etkisi söz konusu olmaktadır.
Üçüncü koşul ise doğan bu kanser hücresinin çevredeki düzen koruyucu sistemlerden ve de lenfositlerden kurtulmuş olmasıdır. Bu şart ise genelde vücut dokusuna ait bir takım aksamalara bağlanır. Hemen hemen insan dayanıklılığını, güçlülüğünü bozan bütün olumsuz koşullar bu üçüncü çıkmazı doğurabilmektedir.
Aslında kanser hücresi bu üç koşulun birlikte var oluşuyla yaşam bulabilmektedir. İşte kanser nedeninin açıklığa kavuşamaması bu karmaşa yapıdan doğmaktadır. Birçoklarının sandığı gibi; günün birinde, birisi çıkıp, kanser için belli bir neden gösteremeyecektir, olsa olsa bu üçlü olumsuz sistemin ayrıntılarını daha net bir şekilde bileceğiz.
Kanserden korunmada olsun kanserin tedavisinde olsun kanser hücresini doğuran bu üçlü sistemi hiç akıldan çıkarmamak gerekir
2— KANSER HÜCRESİ VÜCUT TARAFINDAN NASIL ÖLDÜRÜLÜR?
Normal vücut düzeni içinde bütün dokular en uzak köşelerine kadar lenfositlerin devamlı kontrolü altındadır. Lenfositler, uzun bir biolojik eğitimden geçmiş, fevkalade öldürücü zehirler taşıyan, savaşçı hücrelerdir. Normal bir hücrenin yapısı biolojik anahtarlar aracılığı ile lenfositlere tanıtılmıştır. Lenfositler yeni doğan kanser hücresine rastlandıklarında: Bu biolojik şifrelere uyup uymadığını kontrol eder. Kanser hücreleri, bu şifrelere uymadığından, lenfositler tarafından derhal imha edilir. Kansere yakalanmamanın en önemli maddesi budur. Belki de vücudumuz, hayatımız boyunca yüzlerce kez kanser hücresinin doğması ve farkında olmadan savaşçılarımız tarafından öldürülmesiyle yüz yüze gelmektedir.
Bu önemli olayın kahramanı lenfositler kemik iliğinde yapılır. Lenf bezi, timus salgı bezi ve dalakta değişik kimyasal ve biolojik işlerden geçer.
Bu hücrelerin biolojik silâhları karaciğerde yapılır. Ve bu hücreler lenf damarı dediğimiz çok ince beyaz kan damarlarında dolaşır. İşte bu harika sistemin düzenli çalışması, sağlıklı olması kansere yakalanmamanın bilinen en gerçekçi yoludur.
Modern bioloji, kemik iliğinin sağlığı için; taze oksijenli havayı en temel koşul saymaktadır. Bunun dışında ılımlı bir güneş ışınını ve çoğunluğunu yeşil bitkilerde bulduğumuz B gurubu vitaminleri, fosforu ve meyva şekerlerini kemik iliğinin sağlığı açısından önermektedir.
Karaciğer sağlığı çok karmaşık bir sorundur. Bilindiği gibi karaciğer vücudun tüm kimyasal işlemlerini yürüten kompitür programlı bir organdır. Temel görevleri bakımından onaltı büyük işlemin yürüdüğü merkezdir. Doğaya yakın beslenme, yine meyve şekerli ve bol vitaminli besinler karaciğer için hayati öneme haizdir. Bunun dışında vücuda çeşitli yollardan giren veya özellikle alışkanlık halinde alınan tüm zehirli maddeler karaciğerin hayati fonksiyonlarını engeller.
Lenfatik damarların ve timus bezinin sağlıklı çalışma koşulu ise biolojinin meçhulüdür. Ancak ruhsal tepkilerin bu sistemler üzerinde çok etkili olduğu kabul edilmektedir. Hipotalamus civarında ruhsal etkilere yataklık yapan nerovejetatif merkezle, hormon salgılarına kumanda veren merkezin yan yana oluşu söylediklerimizin kesin bir delilidir. İşte bütün bu gerçekler, temeline uygun biçimde bilinirse kanserden korunma ve tedavide çok bilinçli hareket edilmiş olur.
3— KANSER EYLİMİ NEDİR?
Kansere yakalanmak için birçok koşulların bir araya gelmesi gerektiğini belirtmiştim. Bir insanın da bu koşullardan birçoğu varsa; o insanda eğilmi var demektir. Her kanser türü için ayrı koşulların incelenmesi halinde, bir kimsenin, her hangi bir kanser türüne karşı eğilimi olup olup olmadığı hesap edilebilir. Buna kanser biliminde risk faktörleri saptanması denir.
Örneğin havası kirli bir kentde oturan bir kimsede: Akciğer kanserine karşı bir risk faktörü vardır. Aynı kimse sigara içiyorsa risk faktörü iki olur, aynı kimsenin yakın akrabalarında akciğer kanserin bulunması; yani genetik yatkınlık taşıması risk faktörünü üçe çıkarır. Bu kimsenin akciğer kanserine eğilimi var deriz.
Böyle bir risk faktörünü meme için hesaplarken: Sigara ya da hava kirliliği söz konusu olmaz. Birinci risk faktörü hormon salgı düzenindeki bozukluluktur. İkinci risk evlenmemiş ve süt vermemiş olmaktır. Üçüncü risk ruhsal baskılardır. Dördüncü risk çok yakın akrabalarda meme kanseri oluşudur. Bu risklerden üçünü taşıyanlarda meme kanseri eylimi vardır.
Halk genellikle çekap muayenesi yaptırmak ister. Hâlbuki kanser kontrolünde en önemli sorun–Hangi tür kanserden korkuluyorsa, o tür için risk faktörlerini hesap ettirmek gereğidir.
Kanser eyilimi olan bir kimsede lenfatik sistem, kemik iliği ve karaciğer iyi çalışıyorsa tehlike çok azdır. Ancak, her hangi bir kimsede hem risk faktörü yüksek (yani kanser eyilimi varsa) hem de karaciğer ye lenfatik sistemle kemik iliği iyi çalışmıyorsa ciddi bir kanser sorunu söz konusu olabilir. İşte böyle kimselerin kontrol muayenelerinin çok ciddi yapılması gerekir.
Yoksa risk faktörü hesap edilmeden lenfatik sistem kemik iliği ve karaciğer çalışma düzeni araştırılmadan yapılan çekap muayeneleri olsa olsa gösterişten ibarettir.
4— KANSER BELİTİLERİ NASIL DEĞERLENDİRİLİR?
Kanser bir Fransız bilim adamının söylediği gibi kanser çok sinsi bir hastalıktır. Kendisine özgü belirtisi de yok gibidir. Kanserin belirtileri, kansere has olmaktan çok, organın görev aksamalarına bağlıdır. Mide kanserinin bulantı veya mide ağrısı yapması bir anlam taşamamasıdır. Çünkü midenin her türlü rahatsızlığında bu belirtiler vardır. Yine akciğer kanserinin öksürük yapması bir anlam taşımamaktadır. Çünkü üşütme dâhil her türlü rahatsızlık öksürük yapabilmektedir.
Üstelik kanser bazı istisnalar dışında ağrı ve ateşde yapmamaktadır. Hâlbuki hastalıkları haber veren en önemli alarm ağrı ve ateşdir. Kanserin böyle belirti vermez hali onun trajik sonunu birlikte hazırlamaktadır. Yani kanser çok ileri safhasında farkedilebilmekte, çoğu kez tedavi şansını kaybettikten sonra teşhis edilmektedir. Nitekim deri kanserleri göz önünde olduğu için belirti vermese de hemen teşhis edildiği için tedavisi de yüzde yüz başarılmaktadır. Tedavisi en güç sanılan; mide, bağırsak, akciğer kanserleri deri kanserinden farklı değildir. Belirti vermeyip ilerledikten sonra bilinebildiği bu yüzden de iyi olma şansını yitirdiği için vahim görünümdedir.
Kanser kendisini adeta biolojik ve sinsi bir maharetle gizlemekte bu yüzdende büsbütün trajik olmaktadır. Ne var ki onunda kendine has bir açık tarafı vardır. Bu açık, onun oburluğundan doğmaktadır. Kendisini gizlerken bir yandan da etrafını yıkıp parçaladığı için; daha çok taze iken bile kanama yapmaktadır. O halde rahatlıkla diyebiliriz ki kanserin en açık belirtisi kanamadır.
Kanserin teşhis edilebilmesi yine büyük ölçüde bu kanama belirtisinin görülmesine bağlıdır.
Kanserin belirtilerinin değerlendirilmesi ve teşhis metodlarını geniş bir şekilde bundan sonraki kitabımızda açıklayacağım.
Günün birinde; kanserin biolojik hilelerinden bir açık yakalanır ve kanser erken safhada teşhis edilebilirse, tedavisi de otomatikman başarılmış olacaktır.
Yoksa kanser için mucizevî bir ilaç beklemenin modern bioloji açısından bir anlamı olmayacaktır. Gelecekteki bilim başarısı kanseri erken teşhis etmek ve vücut savunma sisteminin ayrıntılarını öğrenerek ona yardımcı olmak kanalından geçecektir.
KANSER TEDAVİSİ STRATEJİSİ
Kanser, bilinen tüm hastalıklar arasında tedavisi en güç olan hastalıktır. Bir yandan kanser biyolojisinin tamamiyle aydınlığa kavuşamaması bir yandan da tedavinin çeşitli ve çok karışık olması onu zorlaştırmaktadır.
Kanserli hastayı iyileştirmek için; belli bir bilim dalın uzmanlık becerisi kadar genel anlamda biyoloji ve fizyopatoloji bilgisine de ihtiyaç vardır. Bu nedenle kanserli hastanın tedavisi yapılırken, onun bulunduğu organa özgü bir hastalık gibi görmemelidir. Vücudun bütün davranışlarını göz önüne almalıdır.
Çoğumuz kansere kolay erişememiz nedeniyle onu tedavisi imkânsız saymaktayız. En ilerlemiş kanserlerde bile sürpriz iyileşmeler olabileceğini, aksine en yüzeyel ve ümitli vakalarda trajik sonuçların görülmesi mümkündür. Eğer kanseri, kanserli hastanın özel vücut düzeni içinde iyi bir tetkike tabi tutarak bir tedavi plânı hazırlarsak; tedavi başarı şansımız çok yüksek olur.
Kansere karşı bir tedavi plânı hazırlarken aşağıdaki noktaların göz önüne alınması gerekir:
a— Kanser her organda hatta organların çeşitli doku kotlarında var olabilen çok geniş bir tür yapısına sahiptir. Bu yüzden kanser tedavisine başlamadan önce geniş tarifli bir biopsi raporunu dikkatle gözden geçirmek gerekir. Raporun yalnız sonuç kımına bakarak tedavi plânı yapılmaz, Raporun bütün ayrıntıları incelenmeli gerekirse patologla istişare yapılmalıdır.
b— Kanserli hastanın vücut yapısı, organlarının çalışma tarzı ve bu arada mevcut aksaklıklar ve hastalıklar önceden tespit edilmelidir. Daha önemlisi vücudun immünolojik direnci imkân oranında bilinmeli, bu arada kemik iliği, dalak ve karaciğerin çalışması ve sağlıklı düzeni araştırılmalıdır.
c— Kanserli hastada türüne göre kanser hücresinin mitoz potensi tespit edilmelidir. Bilindiği gibi vücut yapımızla kanserli doku yapısının ortak bir bilişkesi olan bu potens; bazan çok şiddetli, hazanda yavaştır. Özellikle gençlerde bu potensin daha kuvvetli olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır. Çok kaba hatları ile bu hız kanserin büyüme süratinden anlaşılır. Bir tümör kendi büyüklüğünün iki katma ne kadar kısa sürede ulaşıyorsa: mitoz potensi o kadar fazla demektir. Ayrıca kanserin türleri, bağışıklığın düşük olması, bu hızı arttırıcı nedenlerdir.
d— Kanser tedavisinde en önemli sorunlardan birisi o bölgenin lenf dıranajıdır. Bir doku lenf damarları ve benzeri yönünden ne kadar zenginse; kanserin özellikle ikinci evresinde o kadar çok problem çıkarır. Kanserli hastalarda bu diranaja dikkat etm eden tedavi kararı alınması çok yanlış sonuçlar verir. Özellikle cerrahi tedavi ile ışın tedavisi bütün başarısını bu diranajın iyi tespitinden alır.
e— Kanser tedavisinde yine en önemli sorunlardan birisi kanserli hastanın tedavisinin radikal yani temelden yapılıp yapılamayacağı sorunudur. Kronik bir hastalık olan kanserin ideal tedavisi elbette radikal olmalıdır. Ne var ki, hekim, her zaman Bu şansa sahip değildir. O zaman palyatif tedavi dediğimiz yolu seçmek zorundadır. Sanıldığının terline palyatif tedavi hastaya çok yarar sağlamak-tadır. Gerek metastazları geciktirmek, gerek hastalığın büyüyüp derinleşmesini önlemek bakımından palyatif tedavi de bazan radikal tedavi kadar önem kazanır.
Önemli olan kanserli hastanın bu tedavilerden hangisini hangi zamanda göreceğinin tespitidir.
f— Yine kanser tedavisinde seçilen tedavi plânının uygulanabilmesi fevkallâde önemlidir. Eğer bir plân yapıldıktan sonra uygulanmada ufacık bir hata yapılırsa sonuç sıfır olur. Meselâ radioterapi alanlardaki iki milimlik bir hata, cerrahi müdahalelerde bir lenf nodulunun gözden kaçması hastanın çok kısa süre içerisinde kaybına neden olabilmektedir.
j— Kemoterapide bir kitaptan okunan bir liste uygulanırken; hastanın enfeksiyonlara açık bırakılması, protein dengesinin ihmal edilmesi trajik sonuçlara sebep olur.
TEDAVİ PLÂNININ HAZIRLANMASI YÖNTEMLERİ
1— Seçilecek tedavinin cinsleri
Kanserde beş tür tedavi öneriyoruz. Bu tedaviler konbine bir şekilde plânda yer almalıdır. Bu beş tedavinin her hastaya beşinin birden uygulanması gerekmez. Hangi kanserin hangi türünde bu tedavilerden hangilerinin bir arada uygulanacağını bu kitapta bulacaksınız.
Bu beş tedavi sırasıyla şöyledir.
a— Cerrahi tedavi
b— Radyo-terapi
c— Kemoterapi ve hormonoterapi
d— İmmüno-terapi
e— Psiko-terapi
Bu tedavilerin bir plân içerisinde uygulanması gerektiği bütün ünlü tıp merkezlerince kabul edilmiştir. Ancak beş tedavinin seçiminde temel ilkeler vardır. Bu ilkeler:
1— Bir kanser: Sınırlı bir bölgede ise lenflerde ciddi bir yayılma yoksa tedavi plânının temeli cerrahidir. Diğer tedaviler plân içinde cerrahiye yardımcı olarak serpiştirilir.
2— Bir kanser: Yine belli bölgede kalmış, lenf bezlerine ciddi olarak bulaşmış, fakat kan yoluyla yayılmamışsa tedavinin temeli radyoterapidir. Diğer tedaviler bu temel etrafına serpiştirilir.
3— Eğer tümör vücuda yayılmışsa, ya da tümör cinsi itibariyle sistematik bir tümörse temel tedavi kemoterapidir. Diğer tedaviler yardımcı olarak seçilir.
4— Her kanserli hastada, immüne-terapi şansını aramalı, özellikle remisyonlarda bu tedavi uygulanmalıdır.
5— Yine her hastada hastanın ruhsal yapısına göre psiko terapi yapılmalıdır. Hiç bir zaman unutmayınızki: Kanserin bir prototipi sayılan verrüler telkinle tamamen iyileşmektedir. Bu konu bütün bilim kitaplarına girerek kesinlik kazanmıştır. Kanser psikoterapisini mümkünse tedaviyi yürüten hekim bizzat yapmalıdır. İmkânı olmayan vakalarda bir uzmandan yardım istenebilir.
TEDAVİDE ESAS OLACAK KİRİTERLER
Kanserde tedavi seçimine yön verecek dört temel kriter vardır. Bunlar sırasıyla şöyledir.
a— Tümörün büyüklüğü ve lenf ilişkileri: Genelde bütün tümörler bu açıdan incelenerek evrelere ayrılır. Yani tümör çok mu büyük, henüz başlangıçta mı, lenf bezlerini ciddi olarak etkilemiş mi? İşte bu görüşlerden tümörleri dürt evrede incelemek adet olmuştur. Her organın tümöründe, bu evreler ayrı ayrı tarif edilmiş standartlaştırılmıştır. Bu evrelerin bir genel tanımı vardır. Eğer tümör iki santimden küçük, adonopati yapmamış ve çevreye yapışmamışsa: birinci evre sayılır. İki santimle beş santim arasındaki tümörler; yakın ve yapışık olmayan lenf atlamaları dâhil ikinci evre sayılır. Beş santimden büyük çevre dokulara yapışık geniş lenf yayılmaları olan tümörler üçüncü evre sayılır. Metastaslı tümörlerde dördüncü evre kabul edilmemektedir.
b— Topografik kiriterler: Bir tümörde tedavi seçilirken, tümörün evreleri kadar yeri de çok önemlidir. Meme kanserinde çok açık örneğini gördüğümüz gibi eğer tümör lenf merkezlerine ve damar çevrelerine çok yakınsa tümörün tedavi şansı daha zorlaşır. Aksine tümörler bu merkezlerden uzak kaldıkça daha kolay tedavi edilirler.
Topografik özelliklerden biri de: Tümörün erişilebilirliğidir. Yani tümör, cerrahi açıdan olsun radyo-terapi açısından olsun zor yaklaşılan bir bölgede ise tedavide büyük zorluklar çıkarır.
c— Cyto-biyolojik kiriterler. Daha öncede bir nebze değindiğim gibi, tümör tedavisinde mitoz potensinin önemi çok büyüktür. Genelde infiltratif tümörler, indıferansiye tümörler daha hızlı gelişmektedir. Böyle tümörlerde tedavi plânı yapılana kadar bile şartlar değişebilir. Yeri ve büyüklüğü cerrahi müdahaleye uygun bir tümör sırf cyto-biolojik nedenlerle cerrahi şansını kaybedebilir.
Tümörlerin böyle hızlı seyretmeleri daha öncede değindiğim gibi iki merkezden güç alır. Biri tümör hücresinin şiddetli mitoz kabiliyeti. İkincisi vücut bağışıklık düzeninin ve lenf barajının zayıf olması. Bu tümörlerde tedavi seçilirken de bu üçüncü maddedeki kiriterin hassasiyetle göz önüne alınması gerekir.
d— Özel kriterler: Tedaviye ışık tutacak yukarıda saydığımız üç önemli kriter yanında; bir de bazı tümörlere has kiriterler vardır. Bunlardan en bilineni, tümörün hemen üzerinde ödem ve lynp-hagitis carcimomatozadır. Bunlar vahim kiriterlerdir. Ve tedavi seçimini kökünden değiştirebilir. Meselâ bir çarpı birlik bir meme kanseri bu saydığımız belirtileri taşıyorsa ameliyat kabiliyetini kaybeder. Özel kiriterlerden birisi de izotopla tedavi edilecek tümörlerin difransiye olup olmamasıdır. Troit kanserlerinde eğer tümör diferansiye ise iyot 131 le tedavi şansına sahiptir.
TEDAVİDEN ÖNCE YAPILMASI LÂZIM GELEN TEMEL MUAYENELER
1— Sedimatasyon, kansayımı, formül
2— Elektroforez imkân varsa immüne-forez
3— Karaciğer fonksiyon testleri
4— Akciğer ve gereğinde kemik grafileri
5— Karaciğer, dalak, kemik sentografileri
6— Sağlıklı bir biopsi incelenmesi (Simir, Furozun, gibi tetkiklerle radikal tedaviye geçilmez)
7— Gerekli hallerde: prolaktin (meme ca, C.E.A) (Bağırsak tümörleri) Bazı genitel tümörlerde gonotoropim titrasyonları yapılmalıdır.
8— Kanda alkalen fosfotas (Prostat ve böbrek, kemik tümörlerinde)
9— Lösemi ve lenfomalarda kemik iliği tetkiki,
10— Lenfografi ve radyolenfografiler (Pelvis tümörlerinde)
TEDAVİ PLÂNINA EKLENECEK BAZI ÖNEMLİ NOKTALAR
Hasta tedaviye başlandığı zaman tedavi plânlama ve seçimini bir konsültasyonla yapmak en doğru olanıdır. Bu imkân bulunamadığı taktirde: Tedavi yapacak hekim hiç değilse plânı içinde ön gördüğü tedavilerin uzmanlariyle istişare zorundadır. Tedavi başlanıp ortasına geldikten sonra bir başka uzmanla konunun yeniden tartışılması genellikle hastanın zararına olmaktadır. Çoğu kez de tedavi plânı alt üst olmaktadır.
Genellikle ülkemizde kanser tedavisinde en çok gözden kaçan konu çevre koşulları ve hastanın yaşam düzeyi sorunudur.
Çoğu kez hastalara mali takatlarının üzerinde ilaçlar verilmekte ve bu ilaçları almak için adeta beslenmeden yoksun bırakılmaktadır. Hâlbuki kanserli hastalar tedaviden daha öncelikle çok iyi bir beslenmenin ihtiyacı içindedir. Ayrıca Batı hastanelerinde siteril şartlarda uygulanan birçok ilaçlar, her türlü sağlık koşullarından uzak ortamlarda uygulanmaktadır. Bu açıdan hasta tedaviye başlanırken onun beslenme tarzı çok iyi şekilde ayarlanmalı, çok temiz bir ortamda tedaviye hazırlanmalıdır. Ayrıca sarı benizli saçları dökülmüş güçsüz insanların, moralden yoksun halleriyle baş başa bırakılmaları da bir insanlık trajedisidir. Kanserlilerin temiz giyinmesi, makyajlarını yapıp kendilerinden emin olacak hale getirilmeleri tedavinin en önemli parçalarından biridir.
Kanser tedavisine alınan hastalara moral bozucu sözler söylemenin yanında; dağın ardında umut kapıları göstermekte kesinlikle yanlıştır. Yeni çıkan, tedavi kabiliyeti gerçekten münakaşalı olan interferon gibi ilaçlara yeşil ışık tutarak hastaları çaresiz umutlara bağlamak kesinlikle hekim bilincine yakışmaz. Hatta bir hastaya maddi gücünün dışında bir öneride bulunmamak gerekir.
Hasta ve hasta sahiplerine; hastanın ölüm süresine ait kehanetlerde bulunmak hekimlik ciddiyetine yakışmadığı gibi, sonunda ekseriya mahcup edicidir. Kitaplardaki sürvi listeleri hekimlere ait bir sonuçlar belgesidir. Yoksa bu listelere bakarak hastalara ait ömür tespitleri yapılamaz.
Şüphesiz hasta ve hasta sahiplerine hastalığın ciddiyeti konusunda belirli ve sınırlı bilgiler verilebilir. Hele, metastaslar konusunda, önceden şartlamalardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Hasta ile hekimin arasındaki ilgileri daima memleketimiz gelenekleri ve yapısı çerçevesinde yapmalıdır. Aile bağlan daha soğuk olan, kuzey ülkelerinin ciddi hekim tipi yerine; bizim ülkemizde daha sıcak ve hastaya daha içten davranmamız gereğini unutmamalıyız. Kanserli hastalarda önemli bir sorun: ağrı gidermek amacı ile ilaç seçimindedir. Kitabımızda ayrı bir bölüm halinde bu konu işlenmiştir. Ancak hemen başlangıçta söyleyelim ki: daha uzun süre yaşama şansına sahip kanserli hastalara morfin ve dolantin başlanması afedilir bir hata değildir.
Kanserli hastalarda yapılacak her yardımcı tedavinin dahi mutlaka bir mantığı olmalıdır. Bizim deneyimlerimize göre: genel tebabet içinde hastaya çok laubali bir şekilde uyuşturucu verildiği halde; kanserli hastalar için çoğu kez zorunlu olan ve yan etkileri de çok olmayan kortizondan kaçınılmaktadır. Bu ters bir tutumdur.
Kanser tedavisinde, ayrıtı gibi görünen önemli bir sorun: hastaya tedavi planı uygulanırken Ona ilerde yapmayı düşündüğünüz tedavilerden bahsetmelidir. Çoğu kez devamlı ve yakın bir ölüm korkulu içinde olan hastalar, sizin örneğin gelecek yıl uygulamayı düşündüğünüz bir tedavi sözünden sonra; yeniden moral kazanacak yakın zamanda ölme korkusunu atacaktır.
Tedavi planınız ne kadar iyi olursa olsun hasta ile iyi bir diyalog kurmazsanız başarı şansınız çok düşük olur. Aksine tedavi planında ufak tefek hatalarınızda olsa; eğer bu diyalogunuz iyi işliyorsa beklemediğiniz kadar iyi netice alacaksınız.
Şimdi sıra ile tüm kanserlerde nasıl bir tedavi planı yapılacağını özetliyoruz. Bu sistematik içinde ilk beş önemli kanser türünden daha geniş bilgiler sundum. Günlük hayatımızda özellikle genel tebabet uğraşısı içinde bulunan arkadaşlarımın, daha az rastlayacağı kanser bölümlerinde özet başlıklar vererek yetindim.
•
Bu yazı Onkolog Dr. Haluk Nurbaki, Ankara Gazeteciler Cemiyeti, Kanser Bilmecesi ve Çözümü kitabından alınmıştır.